Filelefteros gazetesinden, Anna Marangu yazdı, başlık: Öteki çocuklar
Kahvaltıda içecek sıcak bir çayı olmayan çocuklar. Giyecek ayakkabısı, sıcak giysileri, gidecek yeri olmayan, derme çatma oluşturulmuş bir yerde, diğer binlercesi arasında, refakatsiz, savunmasız, perperişan çocuklar.
Çocuk olup olmadığı sorgulanan çocuklar! Çocuk mu yetişkin mi? Ötekiyi sorgulayan bir işkence soru daha. Duyarsızlık, apati, gizlenmiş ırkçılık ve ikiyüzlülük içeren, asla kabul edilemeyecek bir zihniyet! Bu çocukların sabahları sıcak bir içecek içebilmesi için Cumhurbaşkanı'nın Purnara Kampını ziyaret etmesi mi gerekiyordu? Yetişkin olsalardı, sıcak bir çay içme hakları olmayacak mıydı? Cumhurbaşkanının tel örgülerin dışında, "ötekiler"inse içinde olduğu fotoğrafı gördüğümde nasıl bir utanç duydum. Hayvanat bahçesi sanki. Yedi refakatsiz çocuk [biri tekerlekli sandalyede] insanlık dışı Purnara cehenneminden kaçarak Lefkoşa’da kar yağarken Baf Kapısı'na kadar yürümüş ve geceyi yerde yatarak geçirmişse eğer, tiyatro oynamak ya da puan kazanmaya çalışmak uygunsuz kaçar! Bacağı kesilmiş çocuğun her gün yaşadığı cehennemi düşünmek dahi istemiyorum!
"Öteki" çocuklar ne istiyor ki? Bir top, futbol oynayabilecekleri bir alan, kendini güvende hissedeceği bir mekan, sabah, öğle, akşam yemeği! Etraflarında onları gerçekten önemseyen insanlar, bir doktor ya da en azından bir hemşire, temel temizlik koşulları, sıcak giysiler ve ayakkabı… Onlara küçük, asgari bir umut verecek, kaygılarını unutturacak bir meşgale.
Yetkililerin ağızdan düşürmedikleri “nüfusumuz ve coğrafyamız dev boyutlara varan bu kadar kaçak göçmeni kaldıramaz” cevabı bu sefil verilere cevap olamaz. Purnara meselesi, karşımıza aniden dün çıkmış ve bizi uykuda yakalamış bir gelişme değil. Acımasız, altın pasaportlar ve gökdelenler devletinin başka yere baktığının bir başka kanıtıdır!
Şimdiyse her gün televizyonlarda binlerce "diğer" mülteciyi izliyoruz. Çocuklarına sımsıkı sarılan sarışın, Hıristiyan Ortodoks, Ukraynalı göçmenleri izlerken gözyaşlarımızı tutamıyoruz. Kendimizi onların yerine koyuyoruz, 74'te bizim başımıza gelenlere dönüyoruz. Tüm yaşamını bir bohçaya sığdırarak yola çıkmak zorunda kalan korku içindeki insanların binlerce ihtiyacına cevap verebilmek için sınırlarda onları bekleyen, yemek, barınma ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olan sivil toplum örgütlerinin yaptıklarına tanık oluyoruz. Bütün dünya ve onunla birlikte bizler, bir bütün halinde, Ukrayna halkına, haklı olarak tam destek ifade ediyoruz.
Ama Ukraynalı olmak başka şey Somalili olmak başka!
Bütün bu düşüncelerden biraz olsun kurtulabilmek için için Nasia Dionisiu'nun “Ova nedir?” adlı kitabının tanıtımına gittim. “Ova Nedir?” İkinci Dünya Savaşından sonra Mağusa "ovalarına" gelen binlerce Yahudi'nin tarihinin şok edici ve bir o kadar da güncel, edebi bir dille anlatımı. O dönemde de adadaki İngiliz idaresi göçmenlere kısıtlamalar getirmiş, bunun sonucunda Karaolos "ovası" kapalı bir kampa dönüştürülmüş, çadırlarla ve/ başka bir yere gitmek için yola çıkıp kendini başka yerde bulan eziyet çekmiş insanlarla/ dolup taşmıştı. Yahudi olmayan birini asla görmeyeceğimiz bir yere gidelim, diyorlardı.
Etkinliğe katılan ve bir konuşma yapan Yanya Belediye Başkanı Moses Elisaf'ın sözleri hala kulaklarımda çınlıyor. “Karşılıklı anlayış, insanlık, çatışmalar” hakkında konuştu. "Kimsenin kazançlı çıkmadığı toplumlarda sadece yenilgi ve kan vardır" dedi. Tarihin eğitici mesajlarından ve bunları hayata geçirme ihtiyacından bahsetti. Milyonlarca Yahudi'den, Mağusa'ya ayak basan binlerce insandan, insanların bir arada yaşamasından söz etti. "Hepimizin bir arada yaşaması. Gelecekte, bir kez daha, iğrenç bir olayın sorumluluğunu avuçlarımızda yeniden tartmak zorunda kalmamamız için. Bunda kimin sorumluluğu daha ağır basıyor, arayışının peşine düşmemek için" dedi. Kitabın yazarı Nasia Dionisiu, Yahudi yazar Joseph Roth'un kitabından bir cümle okudu etkinlikte! "Artık hiçbir yerde doğmadığımı, evimin hiçbir yerde olmadığını hissediyorum. Garip ve korkunç bir durum bu. Ve ben kendimi düşsel bir yaratık gibi hissediyorum. Ne kökü ne de amacı olmayan, ne başlangıcı ne de sonu olmayan, nereden geldiğini, nereye gittiğini bilmeden öylesine gidip gidip gelen bir yaratık gibi".
Başka bir konuda yazamazdım. Önümüzde kat edilecek çok yol var. Ve biz gerçekten insanlıktan aciz ve sakatsak eğer, hiç olmazsa tarihin ve edebiyatın bize rehberlik etmesine izin verelim. Dionisiu'nun kitabını okuyun ve bu gece yatmadan önce Purnara ovasındaki "öteki" çocukları düşünün.
Ancak böyle yeşerecek ovalar!
Son Güncelleme: 06 Nisan 2022 - 13:09
https://tr.news.rik.cy/tr/article/2022/4/6/makale-060422/